4. TÜRKTAY'da konuşan ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI MÜSTEŞAR YARDIMCISI PROF. DR. MEHMET EMİN BİRPINAR şunları söyledi: “Atıkları gündem yapıp Türkiye’de güzel şeyleri konuşmamız lazım. Çevre ile ilgili atıklarla ilgili meseleye bakınca dünyanın aslında bu işte yeni olduğunu net görebiliyoruz. 1972 yılında New Jersey’de bir olay yaşanıyor. Bir müteahhit buradaki gibi yeni konutlar yapılıyorsa, konutlar yapıyor, yeşil alanlar bırakıyor, insanlara satıyor. Buradaki çocukların hepsinde aynı hastalıkların olmaya başladığı ortaya çıkıyor. Bir kısmı da ölümcül hastalıklar. O eyalette başka yerde bu olaylar olmuyor. Devlete müracaat ediyorlar sadece o sitede hastalık var araştıralım diyorlar. Sitenin olduğu yerde bir fabrika var daha önce. Atıkların hepsi bahçeye gömülmüş. Arazi satılmış kenarına bina yapılmış. Yeşil alanda gaz çıkıyor ve çocuklar rahatsızlanıyor. ABD o müteahhit, arsa sahibine, fabrika sahibine bir yaptırım getiremiyor. Tehlikeli atıklar yönetmeliği yok. Bunlara verilecek bir ceza yok. Çevre ve İnsan diye Stockholm’de konferans yapılıyor. Çevre tedbirlerinin alınması gerektiği ortaya çıkıyor.
Bizde de 1993’te Ümraniye Hekimbaşı’nda bir çöplük faciası yaşanmıştı. 38 vatandaşımız düzensiz depolama yapıldığı için göçükte ölmüştü. Bir kısmının cesedine bile ulaşılamamıştı. İstanbul’da çöp yığınları vardı, işçiler grev yaptığı için vatandaş kendileri çöpleri toplatıyordu. Salgın hastalıklar o dönemde yayılmaya başlamıştı. O günlerde biraz tedbirler alındı. 89’dan önce müsteşarlık sonra Çevre Baklanlığı kuruldu. Sanayicinin ciddi baskısı ile çevre kanununda ciddi yaptırımlar olmadı. 2006’da Tuzla Orhanlıda 2000 tane zehir dolu varil bulduğumuz gün işler Türkiye’de değişti. 2 bin varilin 500 tanesi dere kenarına delinerek bırakılmış, dereye akmış, bulduğumuzda üzerinden 5 yıl geçmişti. Dünya ayağa kalktı. BBC ve CNN’in de kendisi de 38 tv kanalı dahil, çalışmamızı çekmeye gelmişti. Atıklar dereye gidiyordu, ötede seralar vardı, seralar da bu dereden sulanıyordu. Atıkları oraya gömen sanayicinin çocukları da o seralarda yetişen domatesi, biberi lokantada yiyor. Bunu yapan sağlık sektöründen bir sanayici idi. Sağlık hizmeti vermesi gerekendi. Gözlerim yaşarmıştı, bu işi nasıl yapar diye. Çok yakınında genel müdürümüz burada İZAYDAŞ vardı. İZAYDAŞ’a vermemek için bunu yapmıştı. Tesis yoktu diye bir şey yok. Tuzla’da o varilleri bulduğumuzda İZAYDAŞ yüzde 30 kapasiteyle çalışıyordu. Ne zaman varilleri bulduk. İZAYDAŞ üç sene sonrasına randevu vermeye başladı. TBMM’ye beş defa çevre kanunu gelmiş, kadük olmuş, geçirilemiyordu. Bir gecede TBMM’de kanun geçerek yasalaştı. 72’de ABD’de olan olay 2006’da Türkiye’de milat olarak tarihe geçti. 2002‘den itibaren de AB’ye uyum süreci çerçevesinde AB’deki tüm kanunları aldık, Türkiye’ye korkmadan uyguladık. AB ile bizim aramızda yönetmelik farkı yok. Belki uygulamada sıkıntı olabilir. AB 2013 İlerleme Raporu’nda bunu görüyoruz. Güzel işler yapıyorsunuz, ama detaylar var. Personel hareketi çok diyor. Bakanlığın iç işlerine karışıyor. Diyecek bir şeyi yok. 94 yılında sayın Başbakan İstanbul’a belediye başkanı olduğu zaman biri Avrupa biri Anadolu’ya depolama tesisi kurdu. Tıbbi atık yakma tesisi kurdu birçok ülkede yoktu. Bunun kurulduğunu görmüştük. İstanbul yönetimiyle dünyaya çevre dersi vermeye başlamıştı. Çevrede inanılmaz iyi adımlar atmıştık. Sayın Başbakan’ı iktidara taşıyan en önemli şey çevre meselesidir. Getirdiği sudur. Atıklarla ilgili yaptığı çalışmadır. Şu anda da çevre düşmanı gibi ilan ediliyor. Büyük bir haksızlık. Yaptığı hizmetleri saymaya başladığınız zaman 94’ten bu güne inanılmaz işler var. Teknik konuştuğumuz zaman yapılan işleri net şekilde görebiliyorsunuz.
2002’den bu yana AB uyumu için çıkartılıp, uygulanan yönetmelikler. Bir tane uygulanmayan yönetmelik yok. Etkin hale getirmek için atıklarla ilgili çerçeve yönetmelik hazırladık, Resmi Gazete'ye gidiyor. Öteki yönetmeliklerin daha hızlı uygulanabilirliğini sağlamak lazım. Bu işleri yapmak kolay değil. Çevre ile ilgili işleri yapmak için milli gelirin yüksek olması lazım. Değilse sizin için çevre fantezi olur. İşin sürdürülebilir kalmasına uğraşıyoruz. Sürdürebilir kalkınmayı başarırken çocuklarımıza nefes alabilecekleri hava, kullanacakları su, verim alacakları toprağı bırakmak zorundayız. Dedeler ve babalar bu konuda hassas değildi. Bizim nesiller bu konuda çok hassastır. Herkesin duyarlı olması lazım. Her iki kişiden birini çevreci yapmazsak başaramayız.”