TÜRKTAY –Türkiye’de Tüm Yönleriyle Atık Yönetim Paneli’nin açılış konuşmalarının ilkini 8. TÜRKTAY Yürütme Kurulu Başkanı, TAYÇED Yönetim Kurulu Başkanı ve İZAYDAŞ Genel Müdürü Muhammet Saraç gerçekleştirdi. Hilton-SA’nın konferans salonunu dolduran kalabalığa hitap eden Saraç, Türkiye’nin 2023 hedeflerinden söz ederek, şunları söyledi:
“KELAM-I KİBAR, KİBAR-I KELAM EST”
Hepinizi VIII. TÜRKTAY Yürütme Kurulu, kurumum İZAYDAŞ, sektör derneğimiz TAYÇED ve şahsım adına saygıyla selamlıyor, bu toplantının yararlı paylaşım ve işbirliği sonuçları oluşturmasını gönülden temenni ediyorum. Bu tür toplantılarla tüm tarafların güç ve tecrübelerinin birleşeceğine ve yararlı sonuçlar ortaya çıkacağına inandığımı da belirtmek isterim. Bu organizasyonu düzenleyen ve katılanlara da teşekkür ediyorum. Arka planda çok ciddi bir emek harcanmıştır...
Aslında konuşulacak çok şey var, ama lütfen merak etmeyiniz, ben uzatmayacağım. Sözün esas sahipleri burada iken kendilerinden yararlanmak gerekir... Ayrıca değerli büyüklerimizi de dinlemek isterdik. Eski bir söz vardır “Kelam-ı kibar, kibar-ı kelam est” Sözlerin büyüğü büyüklerin sözüdür. Burada olsalardı büyüklerimizi de dinleme fırsatımız olacaktı!..
Bu yıl sekizincisi yapılan ve Yürütme Kurulu Başkanlığı onurunu taşıdığım bu etkinlikte TBMM Çevre Komisyonu üyelerimiz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, üniversiteler, belediyeler, kamu kuruluşları, TÜBİTAK, STKlar ve reel sektör firmalarımız katılım göstermiştir. Burada çok güzel tartışma başlıklarımız olacaktır... Burada hep iyi şeyler söylemeyeceğiz, problemler hazine dağları ve gelişim fırsatlarıdır. Bundan kötü olduğumuz değil, daha iyi olmamız gerektiği anlaşılmalıdır. Hep söylediğimiz bir şey var: İş hayatında eski başarılar bizi bugüne getirdi, artık yeni şeyler söylemek lazım. (Mevlana’nın dediği gibi) Hatta bu söylemlerin ötesine geçip eylem zamanıdır.
Ülkemiz, önüne 2023 hedefleri koymuştur ve toplumda ciddi bir kabul de görmüştür. Bu hedefler de ancak sanayi üretimimizin artması ile mümkün olacaktır. Çok ciddi bir sanayi büyümesi öngören bu hedefin yanında, sadece sanayide değil nüfusumuzda da ciddi artış olacaktır. Bunun doğal sonucu olarak da hem evsel hem de endüstriyel atık miktarı artacaktır. Bu gelişmeye ciddi bir altyapı hazırlamak gerekecektir. Nasıl ki bundan 30-40 yıl önce şehirleşmede planlama yapılamayıp, iç göç sonucu gecekondulaşma oluştu, aynı şey hızlı büyüyecek sanayi için de ortaya çıkmamalıdır. Bunun için de hızlı adımlar atmak durumundayız.
Sanayi için de ciddi bir altyapıya ihtiyaç vardır: Bunlar öncelikle; ekonomik ve hukuki regülasyonların oluşturulması, istihdamın (insan kaynağı, eğitim) planlanması, lojistik kanallarının artırılması, ülke prestijinin yüksekte tutulması, hammadde kaynaklarına ulaşılabilmesi, serbest ticaretin teşvik edilmesi, istikrarın devam etmesi, enerji tedarikinin sürekli ve kararlı garanti edilmesi ilk akla gelenlerdir. Buna ilave en önemli altyapı konusu da sanayi üretiminin ve evsel nüfusun zorunlu yan çıktısı olan atıkların yönetim alternatiflerinin oluşturulmasıdır.
Öncelikle evsel atıklarda bizim önerimiz; Bakanlığımızın öncülüğünde bilimsel ve teknik bir komite tarafından (şura gibi) evsel atık bertarafında uygulanacak teknolojilerin bölgelere göre seçimi için bir kılavuz oluşturulmasıdır. Bölgenin atık miktarı, atık karakterizasyonu, coğrafi özellikleri, jeolojik durumu, yakın bölgedeki sanayi, tarımı, nüfusu, belediyenin durumu dikkate alınıp bir tercih edilen yöntemler önerilmelidir. Konya’da yapılan son çalıştayda bu yönde çalışıldığını memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz.
Endüstriyel atıklarda ise önerilerimiz: Büyük ve kurumsallaşmış sanayicide çevresel konularda çok ciddi sorun olmadığını düşünüyorum. Yanlış yönlendirmeye müsait olan veya bu konularda bilgi sahibi olmayanlar genelde küçük işletmelerdir. Bilindiği gibi sanayimizin büyük bir kısmı (%95) KOBİ seviyesindedir. Onlarla ayrıca yakından ilgilenmek uygun olur.
Elbette atık servettir, bazı kaynaklarda atık yönetimi için yerüstü madenciliği ibaresi kullanılmaktadır. Bu doğru olsa bile atık sektörünün kendi ekonomisini oluşturup yürütebilmesi gerekir. Altın kural, altını olan kuralı koyar. Sektör ekonomisini yaratırsa gereği olur, ama önce var olan kuralların uygulanması gerekir.
Döngüsel ekonomi, sıfır atık, simbiyoz, gibi kavramlar sadece teoride kalmayıp uygulamaya da almak üzere bütün bu hazırlık gereklidir.
Uygunsuzlukları tespit etmede Bakanlık işgücünün yeterli olması mümkün olmayabilir. İşte bu noktada “Çevre Denetim Yönetmeliği” çerçevesinde oluşan Çevre Görevlisi uygulamasını önemsiyoruz. Bu uygulama sahiplenilip yaygınlaştırılmalıdır. Şirketlerdeki YMM uygulaması gibi “Yeminli Çevre Müşaviri” oluşturulup etkin denetim sağlanabilir. Sürekli dile getirdiğimiz bu önerimizi istendiği takdirde detaylandırılabilir.
Sektördeki firmalar da kurallara uyumda, diyalog ve işbirliğine açık olmada, sadece ticari faaliyet olarak olaya bakmamak şeklinde kendimizi de yargılamalıyız. Özellikle yabancı yatırımcıları burada temsil eden yöneticilerimizin bu hassasiyetlerin üzerine ülkeyi temsil ettiklerini de eklemelerini bekleriz. Aksi halde bütün ülkenin yatırım prestiji olumsuz etkilenmektedir.
Çeşitli yerlerde ortaya çıkarılan ve bizim “ihbarlı atık” dediğimiz atıkların bertaraf bedelleri Bakanlık tarafından kesilen cezaların oluşturduğu bir fondan karşılanıp sahibi hukuki olarak tespit edildiğinde onlara cezası ile birlikte rucu edilmesi uygun olacaktır. Çevreyi sadece yasalarla, teknik tedbirlerle koruma şansımız yoktur. Bu yüzden bu konuda ciddi bir eğitim ve bilinçlendirme, farkındalık yaratma çalışması gereklidir. Bunu yaparken özellikle gönüllü kişi ve kuruluşlardan en yüksek düzeyde yararlanılmalıdır. Çevre sektöründe ticari faaliyet göstermek liberal bir faaliyettir. Ama sistem oturana kadar operasyonel anlamda “kontrollü piyasa” olduğunu görüp çok yakından takip etmek gerekir.
PARADAN ÇOK “MORAL DESTEĞİNE” İHTİYAÇ VAR...
Piyasada var olan kuralların denetim eksikliği nedeniyle potansiyel yatırımların çekilememesi ve yerli yatırımcıların da konudan uzak durması sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Sektörde gerek mevcut tesislerin işletilmesi ve geliştirilmesi ve gerekse yeni yatırımların yapılabilmesi için önemli desteğe ihtiyaç vardır. Esas olarak parasal değil, uygulama birliği, denetim, kurallara uyum ve mevzuatın varlığı. Bunun dışında küçük teşvikler de elbette destek olacaktır. Yani sokak deyimi ile paradan çok “gaza, moral desteğine” ihtiyaç var. Bazı kalemlerde atık ithalatı konuşulmaktadır. Atık ithalatı da ihracatı da tek tek sektör ve atık bazında genelleme yapılamadan değerlendirilmelidir. Burada siyasetin konuyu sahiplenip diri tutması da çok çok önemlidir. TBMM Çevre Komisyonu’nun ilgi ve desteği ile kanundaki Yüksek Çevre Kurulu’nun yönlendirme yapması çok yararlı ve sektöre heyecan getiren bir etki yaratacaktır. Sonuç olarak Anayasanın verdiği “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı” temeline dayanarak çıkarılan Çevre Kanununun amacı olan “sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda” çevrenin korunması için gerekeni her paydaşın bir an önce yapması lazım.
“KRAL İYİ, NEYLEYİM KANUNU? KRAL KÖTÜ, NEYLESİN KANUN”
Zaman geçtikçe problemler kaybolmaz, aksine birikir ve kangren potansiyeline doğru gider. Dolayısıyla Latince deyimiyle “festina lente” yavaşça acele etmeliyiz. Yaygın ve yayvan plaza diliyle joint learning ile bu işin üstesinden “ortak akıl” ile gelebiliriz. Mevzuatın sahada Uygulanma(ma)sını en iyi bu anlatıyor. “Kral iyi, neyleyim kanunu? Kral kötü, neylesin kanun…”