13. TÜRKTAY, “Cumhuriyetimizin 100. Yılında Atıktan Ham Madde ve Enerji Üretiminin Finansmanı, İklime Etkileri” ana temasıyla 18-19 Ekim’de Ankara Hilton-SA’da yoğun katılımla gerçekleşti. İki gün süren programda panellerin oturum isimleri, sahne tasarımı ve daha pek çok şey Cumhuriyeti’nin 100. yılı vurgusunu hissettirdi. TAYRAŞ Baz Yağ Rafineri AŞ’nin Ana Sponsor olduğu 13. TÜRKTAY’a, EKOVAR Platin Sponsor; Benli Geri Dönüşüm, DG Doğru Geri Kazanım, İZAYDAŞ, LAGEDO, LASDER, TAYÇED ve TÜRKÇİMENTO Altın Sponsor; EKO Fuarcılık ve Untha Gümüş Sponsor; ITC ve RVM Systems de Bronz Sponsor olarak destek sundu. 13..TÜRKTAY platformu Yürütme Kurulu Başkanı M. Galip Tekiner, T.C. Ticaret Bakanlığı Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürü Hakkı Karabörklü ve T.C. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürü Recep Akdeniz’in açılış konuşmalarıyla başlayan programda protokole verilen kırmızı renkli pikaplar ve Atatürk’ün en sevdiği şarkılardan oluşan plak büyük beğeni topladı. Kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra özel sektör temsilcilerinin ön saflarda yer aldığı ve 500 kişilik rekor bir katılımla gerçekleşen 13. TÜRKTAY’da, 100 yıllık güçlü bir cumhuriyete sahip olan Türkiye’nin enerji, ham madde, yeşil dönüşüm gibi konularda güçlenirken, uluslararası alanda sahip olacağı avantaj, atık yönetiminde güçlenmiş bir Türkiye’nin yakalayacağı üstünlük vurgulandı.
Ayrıca panellerde, enerji, atik yönetimi, demir çelik, alüminyum, çimento ve daha pek çok endüstrinin önemli is kolunun yöneticileri, hangi sektörde faaliyet gösterilirse gösterilsin; çevre, atik yönetimi her sektörün hassasiyetle yaklaşması ve çalışmalarında on plana çıkarması gerektiği kanısında buluştu. TÜRKTAY Yönetim Kurulu Başkanı Türkay Özgür, 13. TÜRKTAY’ın başarı ve verimle gerçekleştirildiğini ifade etti. T.C. Cumhurbaşkanlığı Yerli Kaynaklardan ve Atıklardan Kritik Ham Maddeler ve Stratejik Malzemeler Ulusal Gelişim Teknoloji Yol Haritası çalışma grubunda da yer alan Türkay Özgür, çalışma grubunun yoğun faaliyet içerisinde bu alanda çalışmalar yürüttüğünü dile getirdi. Bu çalışmaların bir rapor halinde Cumhurbaşkanına sunulacağını vurgulayan Türkay Özgür, “Bu çalışmalar Türkiye açısından çok hassas ve kıymetli. Bu kapsamda devlet de bu çalışmalara bir o kadar hassas yaklaşıyor. Seneye 14. TÜRKTAY’da içerik anlamında sanayi ve ekonomiye etki edecek çalışmalar da ön planda yer alacak. Daha kuşatıcı ve yeni bir yüz ile 14. TÜRKTAY’ın çalışmalarına hız kesmeden başladık.” dedi.
“Atık Yönetiminde Kültürel Devrim Yapmak Zorundayız”
Cumhuriyetimizin 100.Yılında 13.TÜRKTAY’ı gerçekleştirmenin gurur ve mutluluğunu yaşarken diğer taraftan da hala atık yönetimi ile ilgili sorun, uygulama ve denetim gibi konuları görüşüyor olmanın üzüntüsünü de yaşadıklarını ifade eden 13. TÜRKTAY Platformu Yürütme Kurulu Başkanı M. Galip Tekiner, “Bu anlamlı yılda kutsal saydığımız bu görevi “Cumhuriyetimizin 100. Yılında Atıktan Ham Madde ve Enerji Üretiminin Finansmanı, İklime Etkileri” teması ile sunmak bizim için paha biçilemeyecek bir mutluluk ve gururdur. Bu yıl, Cumhuriyetimizin 100. Yılında gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizde oturumlarımıza 19 Mayıs 1919 Atamızın Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkışından 29 Ekim 1923 Cumhuriyetimizin ilanına kadar olan önemli günlerimizin isimlerini vererek milli mücadele kahramanlarını selamlamak istedik.” dedi. Her yıl olduğu üzere bu yıl da hazırlıklarına bir yıl öncesinden başlayarak, yürütme kurulumuzun ayrı ayrı her üyesinin büyük katkı ve çabaları ile 13. TÜRKTAY’ı gerçekleştirdiklerini dile getiren M. Galip Tekiner, “Bu yıl tek taraflı sunumlar yerine, etkileşimli, sizlerin de katılımcı olabileceği interaktif oturumlar olmasını arzuladık ve panellerimizi bu şekilde planladık. Misyonu itibariyle Türkiye’de atık ile ilgili sorunların ve çözüm önerilerinin konuşulduğu bir platform oluşturması nedeniyle TÜRKTAY panellerinin her geçen yıl önemi ve etkileri daha da artmaktadır. Konularımızla ilgili 8 bakanlıktan 120’nin üzerinde temsilcinin olduğu ve panellerimizi büyük dikkat ve ilgi ile takip edilip sorunları ve çözüm önerilerinin not edileceğini biliyoruz.
Bildiğiniz üzere, İklim Kanun Taslağı yayınlandı ve “çok yakında da yasallaşacak, Bunun ile beraber Sınırda Karbon Vergisi Mekanizması devreye girecek, Emisyon Ticaret Sistemi kurularak yakın zamanda uygulamaya alınacak, tüm bu gelişmeler ışığında sektörel olarak tarihi bir dönem içinde olduğumuzun bilinci ile bu dönemin karbon azaltım senaryoları için temel sektör olduğumuzun bilincindeyiz. Cumhurbaşkanımızın duyurduğu Yeşil Kalkınma Hedefleri doğrultusunda, politikaları ve yapılacakları sektör olarak doğru ve etkili bir atık yönetimi ile karbon salımının azaltılmasındaki başrol oyuncuları olarak atıktan enerjiye ve hammaddeye olan serüvenin bir an önce doğru adım ve denetim mekanizmaları ile gerçekleştirilmesi gereğine inanıyoruz. Bu kararlılığın izlerini, mevcut ekonomik sıkıntılara rağmen OVP içinde görmekten de memnunuz.” diye konuştu.
Tekiner, şunları ekledi: “Atık yönetiminde bilinç ve kültürel devrim yapmak zorundayız, bu değişimi yaparken çevre, eğitim, sanayi, ticaret, sağlık, savunma sanayimiz ve ilgili Bakanlıklarımız ve gerekli finansman için Hazineve Maliye Bakanlığı, yani tüm paydaşlar etkileşim içinde olmak zorundadır. Dünyada yaşanan hızlı değişim, Türkiye’de de başta zaman olmak üzere, tüm kaynaklarımızın verimli kullanılmasını zorunlu kılıyor. Geçen 13 yıllık süre zarfında yaptığımız çalışmalar bize gösterdi ki; ülkemizin kıymetli olan pek çok potansiyeli bulunmaktadır. Bu nedenle, ülkemizin sahip olduğu bu değerli potansiyellerinin açığa çıkarılmasının önündeki tüm sorunların kamu ve özel sektör iş birliğiyle çözebileceğimize inanıyoruz.”
Devletin Önemli Misyonlarından Biri; Yatırım İklimini İyileştirmek
Güven ve istikrar ortamı sağlandığında, çıkarılan yasal düzenlemelerin sahaya etkin bir şekilde yansıtıldığında özel sektörün yatırımdan geri durmayacağını ifade eden Galip Tekiner, özel sektör için yatırım ortamlarını hazırlamak, yatırım iklimini iyileştirmek ve yatırımların gerçekleşmesinde kolaylıklar sunmanın devletin en önemli görevlerinden biri olduğuna da dikkati çekti.
TÜRKTAY’ın da bu konuların tartışılmasına ve konuşulmasına olanak sağlayan bir platform olduğunun altını çizen Tekiner, sözlerini şöyle sürdürdü: “TÜRKTAY panellerinde; atık ithalatı, teşvik, depozito, atık müşavirliği gibi sayısız konular konuşulmuş ve bunlardan birçoğu da dikkate alınmıştır. Tüm bu süreçte ilgili konuların açıklıkla dikkate alınması da bizleri çok memnun etmektedir. Biliyoruz ki, dünyada yeşil dönüşüm, finansal kaynakların ancak doğru kullanımı ile mümkün olabilmektedir.
Bu konunun ülkemizde de başarılı olmasının yolu ise, Türkiye’de finansmanın ve ilgili fonların, doğru yatırımlara aktarılmasından ve yönetilmesinden geçmektedir. Çünkü, atık yönetiminin yaşamın her alanında stratejik bir önemi olduğu göz ardı edilemez.
Özellikle simbiyotik endüstri yaklaşımının geliştirilmesi iklim değişikliği ile mücadelede ve Karbon azaltım politikalarımızda büyük önem göstermektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan sanayimizin birçok hammadde ve özellikle kritik hammaddeye ihtiyacı vardır. Bu nedenle; simbiyotik endüstri yaklaşımı ile bir sanayinin atığının diğer bir sanayiye hammadde veya enerji olması aynı zaman da ülke olarak iklim konferansında vermiş olduğumuz %41 azaltım taahhüdü için son derece önemlidir. Bu konuda Türki-ye olarak doğru atık yönetimi ile atıktan elde edilen yakıt ve hammaddeler ile çok büyük ivme kazanacağı fırsatının hepimiz farkında olmalıyız. Ülkemizin 2053 sıfır emisyon hedefleri doğrultusunda (ATY) Atıktan Türetilmiş Yakıt kaynaklarına ulaşma noktasında, özellikle enerji sorunu yaşadığımız bu günlerde daha fazla üzerinde durmalı, kayıt dışı atık ticaretine engel olunmalı, atıkları enerjiye çeviren tesislerin atık hammaddesine ulaşmasını öncelikle ülke içinden, gerektiğinde ise nitelikli ve kontrollü atık ithalatı ile yurt dışından desteklemeliyiz.”
Teşvikler Gözden Geçirilmeli
Teşvik ve destek fonlarının ayrı bir başlık olarak her zaman karşılarına çıktığına vurgu yapan M. Galip Tekiner, özellikle evsel atıkların yönetiminde yapılması gereken yatırımların işletilmesinde problemler meydana geldiğini, birçok tesisin işletme maliyetleri nedeniyle çalıştırılamadığını belirtti.
Yatırımların basit ve ucuz yatırım olmak-tan öteye gidemediğini hatırlatan Tekiner, “Yatırımlar sadece izin lisans almak amaçlı yatırımlar haline gelmektedir. Yatırımcı atık bertaraf ücreti almadan yatırımlarını geri ödeyememektedir. Bu yüzden bu mekanizmalar hem teşvik ve fonlar ile desteklenmeli hem de atık bertaraf bedeli ödenmesinin yolları açılmalı, kamu belediyeleri bu yatırımcıları birer gelir getirici yatırımcı olarak görmemelidir. Atık nakliyelerinde kullanılan lisanslı araçların da 10 yaş sınırı tekrar gözden geçirilmeli daha ekonomik ömürlerinin ortasında olan ve sürekli denetlenen TÜV’den ve TSE’den uygunluk alan bu araçların yaş sınırları da yükseltilmelidir.” şeklinde konuştu.
Tekiner, şöyle devam etti: “Bir diğer önemli konu da yenilenerek uygulamaya konulan Atık Ara Depolama tebliğidir. Atık işleme tesisinin alabileceği atık kodlarını bertaraf veya geri kazanım tesisinin kendi lisansındaki kodlarla sınırlı tutarak ara depolama tesisi ruhuna aykırı olan bir tebliği olarak uygulamaya alınmıştır. Oysa tesisler zaten kendi kabul kodları ile atıkları alabilmektedir, önemli olan atık üreticisinin tüm atık kodlarına hizmet verebilecek tesisler geliştirmektir. Atık üreticileri atıklarının tamamına hizmet verebilecek tedarikçiler ile çalışmak istemektedir. Bu nedenle de küçük miktarlı atıkları da aynı tedarikçi ile çözmek istemektedirler. Çözemeyince de küçük miktarlı ancak çok tehlikeli atıklarını diğer yüksek miktarlı belki de tehlikesiz atıklarına karıştırmaktadır veya sağa sola atıkları atmaktadırlar. Bu nedenle, yakın zamanda çevrede sahipsiz atıkların bulunması çok yüksek ihtimaldedir.
Atıkların karıştırılması da ayrı bir risk ve tehlikeyi de gündeme getirmektedir ki, yangın riski de bunların başında gelmektedir. Atıklar birbirleriyle reaksiyona girerek yangınlara neden olabilmektedir. Oluşan yangınların büyük çoğunluğu bu nedenler ile oluş-muştur. Sanılmamalıdır ki tüm atık yönetim firmaları kötü niyetli atıkları bilinçli olarak yakmaktadırlar. Değerli bir genel müdürümüz “iyiler kötüleri kovsun” diye bir yorum yapmıştı, biz kötüleri içimizde istemiyoruz ve aynı çatı altında da olmak istemiyoruz. Ancak kimyasal reaksiyonların iyi kötü ilişkisinin olmadığının altını çizmek gerekmektedir. İşin risklerinden biriyle yaşamayı bir çoğumuz deneyimleyerek de olsa öğrendik ve öğreniyoruz. Bu konuda örnek alınabilecek birçok tesisimiz de bulunmaktadır.
Bütün bunların etkin ve sürekli dene-tim ile düzenlenebileceği hepimizin bilgisi dahilindedir bakanlığımız ile, Çevre Ajansı da bu kapsamda etkin olmalıdır. Bir diğer önemli önerimiz de Atık Yönetiminin devlet politika ve kalkınma planlarında strateji belgelerinde ayrı özerk bir genel müdürlük olarak oluşturulması ve özel ihtisas komisyonları oluşturulmasıdır. Çağımızda atık konusu artık OVP içinde yer alırken ayrı özerk bir genel müdürlük olarak yönetilmelidir bu bir şart haline gelmiştir. Sektörde birçok önemli işler yapılmış olmakla birlikte; yıllar önce çözmüş ve bitirmiş olmamız gereken atık sorunlarını Cumhuriyetimizin 100. yılında da konuşmak almamız gereken daha çok yol olduğunu ve daha çok çalışmamız gerektiğini işaret etmektedir.”
“İklim Değişikliğiyle Mücadele Küresel Eylemler Gerektiriyor”
İklim değişikliğiyle mücadele ve döngüsel ekonomi kapsamında çok önemli bir gündem maddesi haline gelen atık konusunun Cumhuriyet’in 100. yılında anlamlı bir ana tema ile işlenmesinin oldukça önemli olduğunu ifade eden T.C. Ticaret Bakanlığı Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürü Hakkı Karabörklü, “Günümüz modern toplumunun tüketim alışkanlıkları, gelişen teknoloji ve nüfus artışıyla birlikte artan üretim, ortaya çıkan atık miktarının giderek artmasına neden olmakta. Atıkların kaynağında toplanamama-sı, toplanan atıkların bir kısmının yakılması veya açık havadaki çöplüklerde biriktirilmesi, çevreye zararlı gazların atmosfere karışmasına neden oluyor; bunlardan sızan zararlı kimyasal maddeler içme sularını kirletiyor ve bu böyle sürüp gidiyor.” dedi.
“Atıklara Ekonomik Değer Olarak Bakmalıyız”
Dünya basınında, sosyal medya ve diğer platformlarda atıklardan kaynaklanan çevre kirliliğinin ve iklim değişikliğinin yol açtığı vahim etkilerin açıkça yer aldığını; bu olumsuzlukların çevrenin yanı sıra insan ve doğadaki diğer varlıkların yaşamını açıkça tehdit ettiğinin ortada olduğunu belirten Hakkı Karabörklü, “Bu vahim etkilerin ele alınması ve hafifletilmesi, acil ve ortak küresel eylemler gerektiriyor. Atıklara artık çok ciddi bir ekonomik değer olarak bakmamız gerekiyor. Plastik, kâğıt, cam, metal, tekstil gibi farklı türlerden atıklar bizler için, birçok sanayi dalında üretimde kullanılabilen, ekonomik değeri haiz girdiler. Son dönemlerde, global ölçekli firmalar üretimde belirli bir oranda geri dönüştürülmüş malzeme kullanımını kriter olarak belirlemiş durumda. Ve tüm dünyada bu yaklaşımın ticaret politikalarını yönlendirdiğini görebiliyoruz.
Bu minvalde, en önemli ticaret ve yatırım ortağımız olan Avrupa Birliği (AB) sadece bir iklim politikası olarak değil; aynı zamanda ekonomik bir dönüşüm programı olarak kurguladığı Avrupa Yeşil Mutabakatını 11 Aralık 2019 tarihinde açıkladı. Yeşil Mutabakat, Avrupa Birliğini 2050 yılına kadar iklim nötrlüğe ulaştırmayı hedefleyen, iklim, çevre, enerji, ulaşım, sanayi, tarım ve sürdürülebilir finans konularını kapsayan bir politika paketi. 2050 hedeflerine ulaşmak için Avrupa Komisyonunun (Aralık 2020’de) açıkladığı eylem planında; üretim ve tüketimde döngüsel sis-temlere geçmek iklim nötrlüğüne ulaşmanın anahtarı olarak açıklandı. Eylem planı, elektronik ve bilişim, piller ve bataryalar, ambalaj, plastikler, tekstil, inşaat, gıda gibi sektörlerde sürdürülebilir ürünlerin tasarlanması, üretim süreçlerinde döngüsellik ve tüketicilerin ve kamu alıcılarının güçlendirilmesine yönelik hedefleri içeriyor.
Bakanlık olarak biz de kamu ve özel sektör iş birliğinde oluşturulan İhtisas Çalışma Gruplarıyla, AB’nin hayata geçirmeyi planladığı sürdürülebilir ürün ve teknik düzenlemeler alanındaki gelişmeleri yakından takip ediyor, politikalar oluşturuyor ve söz konusu düzenlemelerin Gümrük Birliği ile AB’ye sağlanan entegrasyona halel getirmemesi amacıyla, AB politikalarıyla uyumlu bir şekilde atılabilecek ilave adımları değerlendiriyoruz. Zira AB’nin güncel mevzuatının bir an önce ülkemizde uygulanabilir hale gelmesi de ülkemiz sektörünün rekabet gücünü korumak açısından son derece önemli.” diye konuştu.
Ürün Güvenliği Olmadan Döngüsel Ekonomi Olmaz
Ürün güvenliğinin pek çok alt başlığı olduğunu ifade eden Hakkı Karabörklü, maddeler sıralandığında döngüsel ekonomi sürdürülebilir ürün, sıfır atık gibi kavramların da ürün güvenliğiyle bağlantılı olduğunu işaret etti.
Kamu kurumlarından uygunluk değerlendirme kuruluşlarına; imalatçılardan ithalatçılara, geri dönüşümcülerden tüketicilere kadar her kesime büyük görevler düştüğü-nü, bunun için de öncelikle büyük bir anlayış değişikliğine gitmemiz gerektiğini ve gerekli düzenlemelerin yapılmasının şart olduğunu şu iki örnekle açıkladı: “Bir ünlümüzün dediği “giydiğim bir çorabı-tişörtü bir daha giymem” anlayışından, kırmız süveter örneğinde olduğu gibi bir ürünü kullanılabildiği sürece kullanırım anlayışına geçmemiz gerekiyor.
En küçük bir değişikliği yeni bir ürünmüş gibi lanse edip sürekli insanları tüketime sevk eden anlayıştan, genişletilmiş üretici sorumluluğu kapsamında ürettiği ürününü, insanların uzun süreli kullanımı için gerekli imkân ve altyapıyı hazır hale getirme anlayışına geçmemiz gerekiyor. Bütünün zararına olan bir faaliyet yerine, aynı zamanda bütünün de yararına olan bir faaliyette bulunma anlayışına geçmemiz gerekiyor.
“AB Atık Sevkiyatı Tüzüğü”
Ürün güvenliği konusuna ayrı bir parantez açan Hakkı Karabörklü, açılış konuşmasında bir diğer önemli konu olan Avrupa Birliği’nin bu alanda hazırlamış olduğu AB Atık Sevkiyatı Tüzüğü konusuna da değindi.
Bu Taslak ile AB’nin ülkemize atık ihracatında bazı kısıtlamalara yol açabileceğinin mümkün olduğunu belirten Karabörklü, “Bunun ülkemiz ile AB arasındaki atık ticaretini olumsuz etkilememesi için ülke içerisinde atık yönetimi konusundaki başarımızı ve çevrenin korunmasına ilişkin özenli tutumumuzu tüm dünyaya anlatabilmeliyiz. Bakanlık olarak atıklara ilişkin diğer rolümüz ise atıkların ithalatını çevrenin korunması yönünden kontrol altında tutmak için gereken yasal altyapıyı oluşturmak.
Bakanlığımızca atıkların ve metal hurdaların ithalatının çevrenin korunması yönünden kontrolünün sağlanmasına yönelik Tebliğler yayımlıyoruz. Ekonomik değeri haiz, ülkemiz sanayiinin hammadde olarak ihtiyaç duyduğu temiz, ayrıştırılmış, kontamine olmamış tehlikesiz atıkların ve ön işlem uygulanmış metal hurdaların ithalatının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımızın denetimine tabi olarak belirli şartlar altında ve yalnızca geri dönüşüm ve üretimde kullanım amacıyla ithal edilebilmesine ilişkin düzenlemelerimiz var. Ticaret Bakanlığı olarak, yoğun şekilde atık ve hurda ithalatı talepleri ile karşı karşıya kalıyoruz. Bakanlığımıza ulaşan sektör temsilcileri, taleplerinin gerekçesi olarak sıklıkla, hammadde olarak ihtiyaç duydukları atıkları iç piyasadan karşılayamadıklarını belirtmektedir.” açıklamalarında bulundu.
“Kaliteli Atık İçin Atıklarımızı Ayrıştırmalıyız”
İthalat baskısının önüne geçilmesi ve sektörün ihtiyacı olan kaliteli atığın karşılanması için, yurt içinde kendi atıklarımızın kaynağında ayrıştırılarak toplanmasının büyük önem arz ettiğini dile getiren Karabörklü, bu süreçte yerel yönetimler dahil ilgili tüm taraflara önemli görevler düştüğünü, bugün, Çevre Kanunu uyarınca, sıfır atık yönetim sistemini kurmanın yerel yönetimler için bir teşvik unsuru olduğunu belirtti. Karabörklü, “Ancak bu uygulamanın Kanuni olarak zorunlu hale getirilmesi elzem görülmektedir. Atıkların toplanması ve ayrıştırılmasında modern Türkiye’nin gelişmiş ülkeler seviyesine bir an evvel ulaşması gerektiğini düşünüyoruz.
Nitekim, Bakanlığımızca, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ile 5393 sayılı Belediye Kanununda, belediyelerin sıfır atık yönetim sistemine ilişkin aktif rol alacakları şekilde değişiklik yapılması; bununla birlikte, 2872 sayılı Çevre Kanununda atıkların kaynağından ayrı toplanmasının ihtiyari değil zorunlu tutulmasına ilişkin değişiklik yapılması ve bu hususları da içerecek şekilde, genel olarak atıkların ayrı toplanması ve biriktirilmesi zorunluluğu ve uygulamalarına ilişkin mevzuat altyapısının geliştirilmesine yönelik öneriler verilmiştir.
Buna ilaveten, söz konusu önerilerimiz, 12. Kalkınma Planı, 2024-2026 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program, İklim Değişikliği Azaltım Eylem Planı Taslağı, Ulusal Döngüsel Ekonomi Stratejisi ve Eylem Planı ve 2023-2035 yıllarını kapsayan Ulusal Atık Yönetimi Planı için de eylem önerisi haline getirilmiştir. Bu noktada kamu kuruluşlarına olduğu kadar sektör temsilcilerimize de önemli görevler düşüyor. Atıkların çevreye zarar vermeyecek koşullarda ele alınması, geleceğini düşünen her işletme için hayati önem taşımaktadır. Özetle hem ekonomimizin hem çevremizin korunması için son derece hassas bir konu olan “atık”ı ele alırken, devlet, özel sektör ve vatandaşlarımızın üzerlerine düşen görevleri hassasiyetle yerine getirmesini beklemekteyiz.” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
“Yeni Bir Yaşam Modeli Oluşturmalıyız”
Sanayi devriminden sonra dünyamızda teknoloji, sosyal ve ekonomi alanlarında önemli gelişmeler yaşandığına, sanayileşmeyle birlikte artan kitlesel üretim beraberinde atıkların artmasına ve kaynakların tükenmesine yol açtığını belirten T.C. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürü Recep Akdeniz, atık üretimine dair bazı veriler paylaştı.
Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada yaklaşık 2,24 milyar ton belediye atığı üretilmekte ve bunun sadece %55’inin uygun koşullarda yönetildiğini vurgulayan Recep Ak-deniz, “Her yıl yaklaşık 931 milyon ton gıda kaybı veya israfı yaşanmakta ve 14 milyon ton kadar plastik atık ekosisteme karışmaktadır. Ülkemizde ise 2020 yılında oluşan belediye atık miktarı 32,3 milyon tondur. Ulusal Atık Yönetimi ve Eylem Planı’nda Ülkemizin atık karakterizasyonu çalışılmış olup toplanan atıkların yaklaşık %50’sinin organik, %25’inin ise plastik, cam, kâğıt ve metalden oluştuğu belirlenmiştir. Atıklarımızın çok büyük bir kısmı değerlendirilebilir, yani geri kazanılarak hammadde olabilecek, yeni ürünlere dönüştürülebilecek nitelikte atıklar olduğu görülmektedir. Mevcut sınırlı kaynaklar üzerindeki baskıları hafifletmek için israfı önlemek daha önemli hale gelmektedir. Ülkemizin yeşil kalkınma alanındaki vizyonuna katkı sağlamada ve 2053 iklim nötr hedefine ulaşmasında sıfır atık hedefine ulaşılması ve döngüsel ekonomiye geçişin sağlanmasını oldukça önemli ve öncelikli olarak görüyoruz.” dedi.
Bu gelişmelerle birlikte beşikten mezara olarak adlandırılan ve kaynakların azalmasına, iklim değişikliğine, çevrenin kirlenmesine neden olan doğrusal ekonomi modelinde yaşanan sorunların tüm dünyada yeni bir atık önleme, kaynak verimliliği ve ekonomik sistem arayışını zorunlu hale getirdiğini belirten Akdeniz, “Bu yeni sistem ile atığımızın sıfırlanması, atık yönetiminin doğrusal bir sistemden daha döngüsel bir sisteme yönelmesi gerekir, böylece malzemeler, ürünler ve maddeler mümkün olduğunca verimli kullanılır. Atık oluşumunu önlemeyi, hammadde, kaynak verimliliğini ve yenilenebilir enerji kullanımlarını esas alan sıfır atık yaklaşımı ve Döngüsel Ekonomi Modeli bu çabaların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
“Biz Dünyayı Atalarımızdan Miras Değil Çocuklarımızdan Emanet Aldık.” Bu yüzden onların haklarını korumamız gerekmektedir. Kaynakları gelecek nesillerin bir emaneti gibi görüp emanete sahip çıkma bilinci içerisinde bir yaşam modeli oluşturmalıyız.” şeklinde konuştu.
Döngüsel Ekonomi Yenilikçiliği Temek Alıyor
Döngüsel ekonominin; ham madde tedarik yönteminden, ürünün tasarlanmasına, üretimden tüketime, atıkların toplanmasından geri dönüşümüne kadar geçen süreci içeren sürdürülebilirlik ve yenilikçiliği temel alan bir üretim ve tüketim modeli olduğuna dikkati çeken Recep Akdeniz, “ Döngüsel ekonominin bu süreçteki rolü ise ekonomik bir model olarak, mevcut ürünlerin tekrar kullanılabileceği ve yenilenebileceği anlayışına dayandığı için kaynak yönetiminde maksimum verimi sağlamak ve böylelikle hem kaynak tüketimini azaltmak hem de daha az enerjiyle çevre üzerindeki baskının azaltılması hedefine ulaşmaktır.
Döngüsel ekonomi modeline geçişin günden güne ivme kazandığı bir dönemdeyiz. Avrupa Birliğinin 2015 ve 2020 yıllarında yayımladığı Döngüsel Ekonomi Eylem Planı kapsamında; piller, akümülatörler, ambalaj ve plastik, elektrikli ve elektronik eşyalar, tekstil, inşaat ve binalar ile gıda ve biyokütle olmak üzere gibi kritik öneme sahip bazı ürünlerin değer zincirlerine odaklanılmıştır. 2053 Net Sıfır ve Yeşil Dönüşüm hedeflerimizin gerçekleştirilebilmesi, dışa bağımlılığımızın azaltılması, üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve ekonomik kalkınmamızın döngüselliğini sağlamak için geri dönüşüm tesislerimizin kritik hammaddeler içeren ve özel teknik amaçlarla kullanılabilecek geri kazanılmış içeriklerin üretim sanayiinde kullanılmasını arttıracak ve geri dönüşüm tesislerimizin verimliliklerini yükseltmeye yönelik mevzuat düzenlemeleri için çalışmaya başladık.” şeklinde konuştu.
Ticaret Çevreden Ayrı Düşünülemez
Bakanlığın kaynak verimliliği, enerji verimliliği, su verimliliği, emisyon azaltımı, atık minimizasyonu, atıksu deşarjının azaltılması, atığın geri dönüşümü konusunda faaliyetler yürüttüğünü belirten Akdeniz, “Atık işleme sektöründe EKÖK kapsamına giren 358 adet tesis olduğu ve bu tesislerin EKÖK uyum durumunun yaklaşık olarak %65 seviyelerinde olduğu anlaşılmıştır. Tesislerin mevcut en iyi tekniklere uyumu için gereken maliyetler belirlendi. Önümüzdeki süreçte sanayide Temiz Üretim Belgesi verilecektir. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Döngüsel Ekonomi Eylem Planı atık mevzuatında da bazı değişiklikleri öngörmektedir. Bunlardan Atık Sevkiyatı Tüzüğü Taslağı AB’den yapılacak atık ithalatlarına sınırlama ve düzenleme getirmektedir. Avrupa Birliğinden atık ithal edecek tesislerin mevcut en iyi tekniklere tam uyumu şartı aranmakta, bu tesislerde atıkların çevreyle uyumlu şekilde yönetildiğinin bağımsız denetim kuruluşlarınca ortaya konması istenmektedir. Bu gelişmeler ışığında ticaretin çevreden ayrı düşünülemeyeceği bir yeşil kalkınma döne-mine girdiğimizi görüyoruz. Geleceğimize yönelik belirleyeceğimiz somut hedeflerimizin başarılı bir şekilde hayata geçirilerek müşterek iş birliği içerinde olmamızın önemi büyüktür. Bu anlamda tüm paydaşlarımız ile etkin, yapıcı ve dinamik bir iş birliği kurmamız gerektiğini düşünüyorum.” cümlelerini kaydetti.